13 Eylül 2014 Cumartesi

Siyah ve beyazdan oluşan bir hayatta diğer renkleri görmeye çalışmak

Öncelikle buradan hepinize, bütün şu an bu yazıyı okuyan okuyuculara merhabalarımı iletmek isterim. Beni bilirsiniz, ara ara yazarım ama yazılarım dolgun olur. Bunun sebebi ise hayatta bir değil birkaç tecrübe, bakış açısı kazandıktan ve anlatmaya hazır olduğumu hissetmeye başladığımda bu sayfanın başına oturduğum içindir.
Hayata karşı sloganım olan "Bilmiş bir kadının bilinmeyen hikayesi" derim hep kendime. Çünkü herkesin hayatta bir bilmişliği vardır ama kimse bu bilmişlikleri öğrenmek istemez.

Ölmek için yaşadığımız şu dünyada, hayatı siyah ve beyaz olarak görürken ki renk arayışlarımız bizi bitiren tek şeydir aslında. Bunu melankoli olarak algılamayın, gerçeklerden de kaçmayın. Siyah ve beyazın yanında maviyi bulmak, kırmızıyı, sarıyı, turuncuyu bulmak hayatı gerçekten güzelleştiren şeylerdir. Ama hangimiz o renkleri hayatının sonuna kadar canlı tutabildi?
Bir renk ilk hayatımıza geldiğinde capcanlı bir rengi vardı, sonrasında ise ya anılarla ya da zamanla renkleri soldu. Geriye sadece siyah ve beyaz kaldı. Ve o renkleri biraz daha bulabilmek adına daha büyük bir hedef koyduk, o büyük hedeflerin de renklerinin hiç solmayacağını düşündük sadece...
Aslında geçmişteki renkleri canlı tutabilseydik, hedefleri büyütmeden en küçük hedefi bile sevebilseydik ve hatırlasaydık dünyamız rengarek olabilirdi. İlk kez yağmuru gören bir çocuk gibi, ıslanmaktan korkmayan, o yağmurda gülerek oynayan, ilk kez bir yağmuru hissettiğindeki şaşkınlığı ve o hazzı yaşayan bir çocuğun büyünce aynı yağmur yağdığında şemsiye açıp yoluna devam etmesi gibi...
Aşkın, paranın ve hatta sağlığın bile bu hayatta sadece yetmediğini ve herkeste içindeki bir boşluğu dolduramadığını gördüm. Bu boşluğu ben doldurmaya başlarken, insanların daha da boşlukta kaybolduğunu gördüm. Her ne kadar yardım etmek, kollarından tutup çekmek istesem de yine de tek başlarına ayağa kalkabileceklerini de biliyordum. Bu yüzden o insanlara sadece "dikkat ayu çıkabülür." uyarımı yaptım ve hayatlarından çekip gittim, yoluma devam ettim.

Şahsen ben bu dünya da yağmurda ıslanmanın verdiği hazzı, konuşmadan önce susmanın vermiş olduğu erdemi, geçmişi geçmişte bırakmanın olgunluk olduğunu, affetmenin yücelik olduğunu, ağlamanın bir utanç değil, ihtiyaçta değil, bir şeref olduğunu aynı zamanda kusurların mükemmelliği tamamlayan minik unsurlar olduğunu öğrendim. Bu öğrendiğim şeyleri hayata karşı hep kullanacağımı da söz verdim kendime. Ve olabildiğince sözlerini yerine getirmeye çalışan biriyimdir...
Hepimizin kötü anıları, yaşantıları, sinir krizleri, patlamaları, köşeye çekilmeleri ve umursamazlıkları vardır. Bu olaylar yüzünden minik renklere küsmek, resmen salaklıktır. Bu yaşıma kadar dokunmanın, hissetmenin, görmenin, duymanın, tatmanın ve daha nice temel gudulerin farkına varmayıp sadece büyük hedefler peşinde ölesiyle koştuğum için pişmanım. Belki de hayata dair tek pişmanlığımda bu olacaktır. Çünkü hepimiz insanız, hata yaparız. Hatalar pişmanlık değildir. Hatalar da gelecekte hayata dair yolumuzun ortasındaki taşları ayıklamamıza yardımcı olur, tabi o taşları kaldırmaya cesaret edenlere...

Hatalar hiçbir zaman için pişmanlık olmamalı ve yargılanmamalı, çünkü sadece sizin yargıladığınız bir düşünce ve hayat için karşınızdaki insanın hayatından bir rengi daha kayboluyor. Neredeyse her yazımda söylediğim tek şey; önyargı. Bunu bırakın artık. İnsanlar ne diyecek laflarını, tekrardan güvenme korkusunu, isteklerinizi ve arzularınızı ortaya koyma hissiyatınızı. Çünkü bunlarla boğuşurken hayatımızın minik ama bir o kadar da değerli renklerimizi unutuyor ve bomboş olan sularda yüzmeye çalışıyoruz. Bırakın da su dalgalansın, durgun olduğu zamanların kıymetini bilirsiniz, içine her türlü balık koyun ki hayatınız çeşitlensin. İçinde pirana da olsun, hamsi de. Böylelikle hayatınızdan zevk almasını öğrenirsiniz. Hiçbir şey içinde LÜTFEN acele etmeyin, yemeğin hazzını alarak yemeğe çalışın, aceleyle bitirmeyin.
Siyah ve beyaz olan anılarınızın da kıymetini bilin, hepsini de renklendirmeye çalışmayın, onlar sizin için hem bir ders hem de gururlanacağınız şeyler olarak kalsın. Bunları biraz olsun yaparsanız içinizdeki boşluğun gittiğini de, hayatınızın renklendiğini de görürsünüz. Sevinçlerinizin, anılarınızın ve üzüntülerinizin kıymetini bilmek, kendi ve başka insanların hayatlarına renk katmanız dileğiyle, hoşçakalın.