10 Nisan 2012 Salı

Ceren Ve "Aşk" Terimi




Aslında bunu yazsam mı yoksa yazmasam mı epeyce düşündüm. Ama sonunda "Bazı gerçekleri" bilmeniz gerektiğini düşündüm. Ve anlatmaya başlayacağım. Hem de hiç çirkefleşmeden, mahalle karısı ağızı olmadan anlatacağım size...

Zamanında bende "Aşk" terimine inanırdım. Beyaz atlı Prensimi beklerdim, sonra büyünce Siyah Atlı Prens oldu. Beyaz gözümde çok bi' ibnemsi durdu çünkü. Hem de uzun soluklu bir şekilde bekledim. Beni dünyadan kurtarıp, hayallere taşıyacak olan o prens için bile Tanrı'ya(Allah'a) dua ederdim hep. "Onun başına bir şey gelmesin, beni değil her zaman onu koru Tanrım" derdim. Ama bu her gece dua etmem aynı zamanda beni pes ettirdi. Çünkü karşıma çıkan bütün erkekler, o duaları değil yaşamayı bile hak etmeyecek insanlardı(!). Neredeyse hepsi beni aldattı, kimisi bana "Şişmansın, yürümez bu." dedi, kimi ise "Senden daha Niceleri var." dedi ve terk edip gitti.
Kimisini çok sevdim ama hiç karşılığını bulamadım bu hayatta. Kimisi ise beni çok sevdi, ölümüne sevdi ama her ne kadar denesem de ben onları sevemedim. Ve o zaman anladım, bazı şeyleri her ne kadar zorlasan da olmuyor. Yeri geldi sırf bu yüzden kendime "Fahişe" dedim. Sevdiğim için çok fazla hatta yaptım, çünkü onların hepsine güvendim. Ama her seferinde çuvalladım tabi.
Ama benimle çıkan insanlar her zaman şanslı olmuşlardır. Neden diye sorarsanız size cevabını vereyim; Çünkü benden sonra hayatlarının "Aşk’larını bulmuşlardır. Kimden hoşlansam o birini bulur, hatta evlenir bile...
O yüzden kendimi yalnızlığa adadım. Daha kendimi sevemiyor iken, biri beni nasıl sevsin?
Bu yüzden büyük bir kalp kırığım var. Daha genç olmama rağmen aşkın kazığını yedim, defalarca hem de. Bu yüzden insanları incelemeye başladım. Her insanı inceliyordum ve hiçte "Hollywood" filmlerindeki gibi bir aşka sahip olduklarını görmedim, göremedim. O tutku ile öpüşüp sevişmeler, her zorluğa karşı gelen 2 yürek ve başka zırvalıklar yoktu. Bende bu Tanrı'ya söylediğim duaların aslında boşuna olduğunu gördüm ve o günden beridir de dualarımı söylemeden yatmaktayım. Yaklaşık olarak 4 yıl olmuştur herhalde. Kansere bile çare olan "aşk" niye bana gelmiyordu? Niye onca yalnız insana gelmiyordu?
Sebebi aslında net, efsanelerde bahsedilen aşk olsaydı eğer gelirdi. Bu Aşk’ı beklemek tek boynuzlu bir atın gelmesiyle eş değer halini aldı günümüzde. O yüzden geçenlerde sinirlendim ve yalnızlığımı içten bir şekilde kabullendim. Sadece ben ve iç sesimin varlığında huzur bulmaya çalıştım, Kendime ağlayarak sarıldım da diyebiliriz. Acı ama gerçek;
Kazığın ucu değil, kazık derine doğru girdikçe anlıyor insan acının ne demek olduğunu.
Hayattan korkmaya başladım, Aşk’ı ararken tam bir Günah Büfe'yi buldum çünkü. Kendimce çok büyük hatalar yaptım ve onun pişmanlıkları içinde boğuluyorum. Ve inanıyorum ki sizde birçok yanlış yapmışsınızdır.  Ve bu tarladaki iğneyi aramak kadar zor olduğu için tarlanın tam ortasına geldiğimde pes ettim. Geçmişime bakmadım ama geleceğimdeki bütün erkekleri de ittim. Çünkü o Tarladaki ekinlerimde benim kadar o iğneyi ararken zarar görmüştü. İnsan hayal ettiği kadar yaşar, boşuna Shakespeare dememiş "Önce hayaller ölür, sonra insan." diye...
İşte o Tarladaki ekinlerim, hayallerim yüzünden öldü. O yüzden defalarca yıktığım binaları yine kendi başıma toparlamaya başladım. Her seferinde yıkıldı gecekondularım. Ali Ağaoğlu gibi meşhur olamadım. Sonra Ali'nin ne yaptığını buldum. Bu hayatta ilerleyebilmek için bir şeylerden vazgeçmek gerekirmiş. Her ne kadar insan birazcık boşlukta da hissetse kendini, yine de alışıyor bir süre sonra. Verdiğim zamanların kayıplarını düşününce ağlamak geliyor sadece içimden. Hâlbuki o insanları tutku ile sevmiştim. Sonsuzluk bağıyla bağlanmış gibiydim. Ama hiçbir zaman onlar bana bağlanmadılar. Belki de beni yıkan en büyük şey bu oldu. Elimden kayıp gidenler sadece eski sevgililerim değildi, arkadaşlıklar, dostluklar, ailevi ilişkilerimde her seferinde elimden kayıp gitti. Elime defalarca imkân geçmişken sadece onların mutluluğu için elimdeki imkanlardan vazgeçtim. Ve her seferinde bu benim kalbime hançer gibi saplandı. Çok sevmiştim onları, deliler gibi. Sadece suratlarına dokunabilmek için bedenimi değil ruhumu bile satabilirdim. Ama fark ettiğim şey benimle asla mutlu olamayacaklarıydı. Ve bende onların mutluluğu için sessizce çıkıp gittim hayatlarından, benim gittiğimi bile anlamadılar...  
Ve o insanların her birinde bir Ceren bırakıp gittim. Acı oldu benim için ama yapılması gereken en doğru şeydi belki de. Ve dualarıma karşılık gelmeyen o Siyah Atlı Prens'i artık beklememeye başladım. Bir yerden sonraya "Ceren artık bitti." dedi bana iç sesim. Ama yine de "aşk" terimine inanmadığımı söylesem de yine "belki" diyerek çok fazla hata yaptım. Ama yine kapak edip oturttular beni yerime. Ve o yüzden yerimden kalkmaya da korktum.
Aslında bu yazıyı nasıl bitireceğimi inanın ki bilmiyorum, çünkü acım hala devam etmekte. Ama acımda seneler boyunca sürdüğüne göre, yine seneler boyunca devam edecektir. Bu yüzden sizi rahat bırakıyorum. Sadece gülümseyeceğiniz bir hayatta yolluyorum sizi. Sağlıcakla, mutlu ve "Aşk “sız kalın. O olmadan dünya daha bi' güzel.