23 Ocak 2013 Çarşamba

Herkes İçin Özel Ama İnsanlık İçin Klişeleşmiş Şeyler


Uzun bir aradan sonraya yazmanın boşluğu var içimde. Aslında yazacaklarım çok fazla ama insan bilemez ya nereden başlayacağını.. İşte o lanet durumdayım. Bu aralar hareketli müzikleri, insanları çekemez oldum, daha çok meyhaneleri arıyorum. Çünkü yaşadığım duygular ve olaylar o kadar özel ve bir o kadar da her insanda olan şeyler ki yediremiyorum kendime. Herkes kendinde değişik bir şey olmasını bekler. Bende bu beklenti içerisindeydim fakat ne yazık ki, gayet sıradan şeyler hissettiğim şeyler...
Sadece "Bir gün daha yaşandı ve bitti. Küçük sevinçleri ve küçük kederleriyle " diyebilirim. (Sezen Aksu)

Hayatımızda gerçekten garip şeyler yaşıyoruz. Herkese göre sadece anıları yüzünden farklı olan ama aslında insanlık için klişeleşmiş şeyleri hem de. Hayatımdaki tüm sevinçleri ve tüm hüzünleri bir kenara yatırsam göreceğim şey Ayşe'inde Fatma'nın da Ali'nin de aynı acıları yaşamış olması, yaşamamışsa bile yaşayacak olduğunu görüyorum. Mesela aile sorunları olsun, gelecek ile düşünceleri olsun, aşk acısı, ayrılık, terk edilme, aldatılma, hiçe sayılma...
Aslında hepimiz sadece bizi sahiplenecek, koruyacak ruh eşimizi arıyoruz. (En azından ben öyle düşünmekteyim.) Çünkü yaptığımız(En azından benim yaptığım) hatalara bakıyorum da hepsi tek bir şey için;
Saf sevgi, Saf mutluluk. Artık ne derseniz deyin, ben ona ruh eşi diyorum. Çünkü ruh eşi dediğimiz şey bizi sıkıntılarımızdan uzaklaşmamıza yardımcı olur, bizi korur ve kollar, destekler hem de bir fanatik gibi, bazı sıkıntılarımızın yükünü sırtımızdan alır, bizi ferahlatır. O yüzden gerçeği söylemek gerekirse en az 2345784312345678743 tane insan kadar bende ruh eşimi aradım. Ve bir itirafta edersem, yaptığım tüm suçların, işlediğim bütün günahların, günler boyunca uykusuz kalacak kadar düşüncelere iten ve beni hayata karşı her ne olursa olsun yine de umutlandıran şey budur. Ama bazen onu bulamayacağımı düşünüyorum. Çünkü çölde kutup ayısı gören bir bedevi bile benden daha şanslıdır. Ve onu bulamama hissi de beni üzüyor, içten yok etmeye başlıyor. Çünkü ben hayal kurmayı seven bir insanımdır. Hayallerime de insanlar kadar değer veririm ve başımı yastığa koyduğumda eğer hayal edecek bir şeyim yoksa sabahlarım. Ve fark ettiğim şey artık bunu neredeyse her gece sabahlama işlemini yapıyor olmam oldu.
Birkaç ay içerisinde bana göre çok hüzünlü şeyler yaşadım, kendimi hala silkebilmiş değilim. Belki de bunun acısı da üzerimde hala durduğu içindir, bilemem ama bu blog yazısını yazma sebebim de tahminen bu silkelenememişliktir. Ve yaptığım hatalardan tek kelimeyle şunu öğrendim;
"Seven s*kilir, s*ken sevilir."
Kalbimde koca bir boşlukla yaşamaya çalışıyorum yani anlayacağınız. Tam kalbimi doldurdum derken yine kapıdan çıkıp gidiyorlar. Kalbimi bir vazo gibi düşünüyorum. Ve defalarca kırıldığını hissediyorum. Bir vazo sadece bir kereliğine kırılmış olsa ve dünyanın belki en iyi yapıştırıcısıyla yapıştırılsa bile o ilk alınan vazo gibi olmadığını herkes bilir. İşte Ceren'in kalbi dersem size sadece bu elimde olan kırık vazoyu gösterebilirim. Ve işte hayatın en kötü zamanlarından olan, 2 tane zorunlu istemediğiniz seçeneklerden birini seçmek zorunda kaldığınız bir andayım. Ya o vazoyu bir daha kırılmasın diye üst raflara kaldıracak ve tozlandıracak veya birkaç kişiye daha vereceğim o vazoyu. Ama o vazoyu kıracak insanlar mı yoksa o vazoya bakacak bir insan mı olacağı sürpriz olacak...
İşte bu iki seçenekten birini seçmek zorunda kaldığınızda gerçekten derin bir boşlukta hissedersiniz. Kimisinin aklına gelebilir "Eee madem öyle o vazoyu kaldır, vazoya değer verecek birine ver" diye. Ama benimde tek bir yanıtım var onlara, eski vazoları sadece koleksiyoncular alır...
Ve işin başka bir acı tarafı ise bu durumda da yalnız olmadığımı fark ettim. Kiminle konuştuysam herkes bir "vazo acısı" içerisinde. Herkes bu aralar silkelenmeye çalışıyor ama takılıp düşüyor. Ve sırf bu yüzden de biliyorum ki benim bu yazımı okuduğunuzda "aynı ben" dediniz. Çünkü içimizdeki acı her ne kadar sadece biz hissediyormuşuz gibi düşünsek de inanın bana herkesin göğsünde bir sancısı, düşünmekten mide bulantısı, ağlamaktan baş ağrısı oluyor. O yüzden de dediğim gibi herkes için özel ama insanlık için klişeleşmiş şeyler bunlar...