26 Aralık 2013 Perşembe

Hangimiz Masumuz?



"Kendini seçemiyorsun
Bırakıp kaçamıyorsun
Yazmadığın bir hikâyede
Uzun ya da kısa vadede
Az biraz keşfediyorsun
Öteki olabilmeyi
Yerine koyabilmeyi
Geride durabilmeyi öğreniyorsun" -Sezen Aksu.

Bu dünyada herkes birbirini daha kötü olduğu için suçlar veya yargılar. Söyler misiniz 5 yaşındaki çocuk bile bakkaldan masumane bile olsa şeker çalıyorsa, hangimiz masum?
Yaptığımız günahları neden yaparız? Bunu hiç kendinize sordunuz mu? Ben sordum, cevabı aldığımda ise büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Günahlarımı, hayal kırıklarımı ve geçmişimi kirletmemin tek bir sebebi vardı belki de; kendimi bulmak..
Artık çocuk olmadığınızda bakkaldan çalınan şeker gibi masum günahlar işlemediğinizde içinizde bir yara kalır, bu çoğunlukla ciğerinize yapışmış bir zift gibidir. Anlatımı zordur ama yaşaması kolaydır. Bu kolay ıstırabı atlatmak ise başka bir blog yazısı konusu olur.  Ve çoğumuzun yaptığı şey, bu yaşadığımız ve ömrümüz boyunca yanımızda bir yük olarak taşıyacağımız günahları saklamamızdır.
İki yıl boyunca bana her şeyi dediler, yine de yılmadım. Bir kevaşe, salak, gurursuz, bir hiç yerine konuldum. Yeri geldi Bilge bir abla veya feleğin çemberinden geçmiş genç bir kız olarak görüldüm.  Yine de yılmadım, herkese şeker dağıtır gibi tavsiyelerimi dağıtmadım ama ihtiyacı olan insanlara karşı kucağımı açtım ve olabildiğince bonkör davrandım. Yeri geldi benim için Pandora’nın kapalı kutusu olan sırlarımı onlara sadece yalnız olmadıklarını hissetmeleri için açtım. Kimisi tavsiyelerimi dinledi, kimisi dinlemedi. En kötüsü ise tavsiyelerimi almak istemeyip beni kötü bir kadın olarak gördüler. Günahkâr olarak…
Ama ben yaptığım hiçbir şey için pişman değilim, olmayacağım da. Çünkü bu yazdıklarımı kavrayabilmem için, o yaşananlar ve anılar gerekliydi. Beni olgun biri yapan, anlayışlı, şefkatli, yargılamayan, birçok olayı arkasına atabilecek ve bir o kadar da affeden biri yaptı.  Ama benim bu iyi dönüşümümü görmeyip, kendi günahlarını unutup beni yargılamaları beni her seferinde kırdı. Hiç onlara Peygamberlerin günahları bile varken, sen nasıl beni veya bir başkasını, dinlemeden ve onun yaşamadıklarını yaşamadan yargılayabilirsin diye soramadım. Belki de hayatımda en büyük pişmanlığım buydu.
“Aslında insanlar sadece dua ederken dürüsttür.”-Bora Saban.
Yalan değil, aynada kendime bakamadığım zamanlarım oldu, yüklerimin gerçekten ağır geldiği zamanlar oldu. Yeri geldi aşk, yeri geldi ailevi sebepler veya diğer zımbırtılar yüzünden. Ama bildiğim tek bir şey var, bu bedene, bu isime, bu yaşadığım geçmişin kalıntılarına veya izlerine ben ölene kadar üzerimde taşımak zorundayım. Ve o zaman anladım bazı gerçekleri, ne kadar makyaj yapsanız da, ne kadar iyi kıyafetler giyseniz de, ne kadar şehir hatta ülke değiştirseniz de sizinle birlikte gelecek olan yüklerinizden kaçmamalısınız, ağır olsa da yine de taşımaya ve kabullenmeye çalışmalısınız. Yoksa hayat çekilmez olur. Geçmişimde gerçekten karanlık şeyler görüp mum ışığını gördüğümde sevinen bir insandım ben, şimdi o gündüz ışığında ve onun verdiği sıcaklıkta neden mutlu olamayayım? Neden eski günlerin getirdiği şeyler yüzünden geleceğimden kaçayım?
Yıllarca geçmişte yaşadım, telefonumdaki veya bilgisayarımdaki takvimler bile 2 gün geriydi benim için(şaka değil).  Şimdi o karanlıktan kurtulmak için seçtiğim yolların sonucu gelen günahlarım ve hayal kırıklarım yüzünden üzülüyorum. Aslında ben değil, biliyorum ki bütün dünya üzülüyor. Bunun Yahudi’si, zencisi, Çinlisi yok.  Kadın veya erkeği de yok. Herkes aynı sorun yüzünden üzülüyor. En temel üzüntümüzün kaynağıdır bu, bir aşk yarası veya bir ölümde gelen tek kelime “keşke”dir. Keşke, bu keşkeleri kabullenebilsek…
At gözlüğünü yeni çıkarmış insan tehlikelidir, dünyaya aç ve acımasız olduğu kadar günah işlemeye de meyillidir. O insanlardan uzak durmak en iyisidir, çünkü sizi her zaman kötü yola çekerler ve kaçamazsınız. Sanki ayağınızda çimentoya bağlanmış ve okyanusa atılmış gibi boğularak en dibe inmeye başlarsınız. Ama o at gözlüğünü isteyerek takan insanlar o boğulma sırasında, minik bir şans da olsa yüzeye çıkmış insanlardır. Bizim dünya diliyle ise günahkârlar. Ama o boğulmak yerine yüzeye çıktıkları için hor görünürler, aşağılanırlar ve yargılanırlar. Sanki onun için boğulmak daha iyi bir şeymiş gibi düşünmeye başladığı zamanları bile olur. Ama gerek derenin kenarı olsun, gerek okyanusun en dibi olsun aslında çoğumuz o boğulmaktan kurtulmuşuzdur. Ama sanki hiç boğulmamış gibi davrandığımızdan dolayı, yaşadıklarımızla barışık olmadığımızdan dolayı o boğulmaktan kurtulan insanı, biraz olsun kendi günahlarımızı hafifletmek adına yargılarız. Sadece iki tip insan vardır, bunu unutmamak gerek. Gözünü yeni açan ve günahkârların olduğu insanların arasında yaşıyoruz.  Ve ben gözlerimi yeni açalı yıllar geçti, kendi at gözlüğümü kendime takan yine de ben oldum. Bir başkası veya zorla yapılan bir şey olmadı benim için. Ben tercihimi yaptım ve eğlenceden, hazdan ve bunun gibi şeylerden ben kendim uzaklaştım. Durulmamın tek bir sebebi vardı, bu kadar günah yeter dedim.

Ama bu günahlarımı her seferinde ben kendim ortaya çıkardım, hiç biri sebepsiz veya yeri geldiğinde hava atıp üste çıkmak için değildi. Sadece diğer insanları tanımak, belki de biraz olsun onlara yalnız olmadıklarını hissetmekti. Ama çoğu insan benden uzaklaştı, gözünü at gözlüğünden çıkarmayan insan aradılar. Kendi günahlarını unutturabilecek temiz bir sayfa aradılar. Ama her temiz sayfa kirlenir, bunu bildikleri için insanlar iyice kaba ve yargılar oldular. Aslında bilmezler ki temiz sayfa yerine o kirli sayfalarıyla yaşayabilen insanlar her zaman daha iyidir. Çünkü onu suda boğan günahlara geri dönmek istemezler. Ve isteyerek o at gözlüklerini takmışlardır…
İnsanoğlu meraklıdır, hep de merakı yüzünden başına bir şey gelir. Sevişmeye, uyuşturucuya, sigaraya, çalmaya, ego tahmin etmeye, sevmeye, nefret etmeye ve daha nicelerine… Bu yüzden bana ben hayatımda hiç günah işlemedim demeyin, 5 yaşındaki bir çocuk bile günah işlerken hangimiz masumuz ki? Günahlarınızı ve karşınızdaki insanların günahlarını kabullenin. Aynı yanlışları yapmayacağından eminseniz, gözünüz kapalı o insanlara güvenin. Çünkü bir gün sizde o insanla aynı kefeye sokulacaksınız, bunu da şimdiden bilin..
Ben günahkâr biriyim ve günahlarımla mutluyum. Yaşadığım iyi veya kötü olan her anım için mutluyum. Çünkü beni ben yapan, hayata karşı bir anlam yüklememi sağlayan, yeri geldi mi sınırlarımı zorlayan, yeri geldiğinde ise her ne kadar pes ettirtmeye çalışsa da yine de başım her zaman dik ayağa kalkmamı sağlayan şeyler oldu. Hiç biri yüzünden ömrüm boyunca pişmanda olmayacağım. Ve her zaman başım dik yolda yürümeyi öğreneceğim. Günahlar bunları öğrenmek için vardır zaten, her ne kadar biri yapma dese de yine de meraktır ya yapar ve onun yanlış olduğunu öğreniriz. Yargılamayı bırakın, biraz olsun yeniden yapabileceğiniz günahlara kapınızı azıcık da olsa açık tutun.  Ve en önemlisi günah işlemekten korkmayın, günah işlemiş insanları sahiplenmesini bilin. Değerini bilin ki yalnız olmadığınızı bir kez daha hatırlayın. Sevmekten ve hata yapmaktan korkmayın, hayata karşı risk almaktan sakın korkmayın çünkü hayat geçmişi düşünemeyecek ve geleceği düzenleyemeyecek kadar kısa. “O yüzden yaşadığınız sürece yaptığınız günahların, sevinçlerin ve anıların değerini bilin, sağlıcakla kalın…”